Münih Güvenlik Konferansı’ndan İzlenimler

Güvenlik ve savunma konularında en prestijli uluslararası toplantıların başında, hiç şüphesiz, geçmişi 1963 yılına kadar giden Münih Güvenlik Konferansı gelmektedir. Soğuk Savaşın en kritik günlerinin yaşandığı Ekim 1962’de Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Sovyetler Birliği Küba’ya yerleştirilen nükleer füzeler sebebiyle nükleer bir çatışmanın eşiğine kadar gelmişlerdi. Kısaca “Küba Füze Krizi” olarak tarihe geçen bu gelişme sonrasında, Doğu ve Batı Blokları arasında uluslararası güvenlik konularına bakışta önemli değişiklikler meydan geldi ve bloklar arası iletişim hatlarının daimi olarak tesis edilmesinin önemi daha iyi anlaşıldı.

Batı ittifakını oluşturan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyeleri açısından, güvenlik politikalarının ve ortak askeri stratejilerin Atlantik Okyanusu’nun iki yakası arasında daha fazla işbirliğiyle ve daha uyumlu bir şekilde tespit edilmesinin gereği ön plana çıktı. Bu amaçla, 1963 Sonbaharında, Münih’te, Batı Avrupalı ve Amerikalı uzmanların katılımlarıyla başlayan toplantılar dizisi, Kuzey Atlantik İttifakı içinde güvenlik konularında ortak anlayışın gelişmesine ve güçlenmesine yönelik nitelikli bir tartışma zemini oluşturdu.

1963 yılından bu yana her yıl tekrarlanan bu toplantılar, zaman içinde “Transatlantik Aile Toplantısı” olarak da adlandırılan saygın bir geleneğe dönüştü. Soğuk Savaş’ın bitmesi ve önce Varşova Paktı’nın, ardından Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucunda, iki kutuplu uluslararası sistemin sona ermesiyle birlikte, Münih Güvenlik Konferansı, hem katılımcıların geldikleri bölgeler ve ülkeler bakımından, hem de gündemine aldığı konular bakımından küresel bir görünüm kazanmaya başladı.

MAKALENİN DEVAMINI DERGİMİZE ABONE OLARAK OKUYA BİLİRSİNİZ...