Küresel Bir Aktör Olarak Türkiye ve KKTC’nin Yapısı

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, Gutteres çerçevesinde siyasi eşitlik için terk etmeyi göze aldığı ‘Garanti Antlaşmaları’ esasen Birleşmiş Milletler (BM) parametresi olarak sürecin en başından beri çözüm önerilerinde kabul edilmiştir. Başka bir ifadeyle, gerek 2004 Annan Planı’nda gerekse 2001 Gali Fikirler Dizisi’nde garantilerin devam edeceği açıkça BM zemininde kabul edilen bir durumdur.

Ancak Rum yönetimi ısrarlı bir şekilde Garanti Antlaşmasının kaldırılmasını, Türkiye’nin askerini derhal çekmesini ve tek yanlı müdahale hakkının sonlanmasını talep ederek Kıbrıs meselesinin özünü bir “işgal” meselesi olarak adlandırmaktadır. Bu tutum tüm Rum siyasi partilerinde ve gelmiş geçmiş liderlerinde değişmeden sürmüştür. Pek tabii ki bunun sebepleri Helenizm ideolojisine dayanmakla birlikte Kıbrıs’ın Rum egemenliği kurma arzusundan da kaynaklanmaktadır. Bu kabul edilemez tavrın Avrupa Birliği (AB) tarafından da önceden beri desteklenmesi, Kıbrıs’ın AB üyeliğinin sağlanması sürecinde açıkça görülmüştür. Uluslararası hukuktan bahsedenler Güney Kıbrıs’ı adada siyasi sorun devam etmesine karşın tüm ada adına AB üyesi olmasına imkân vermişlerdir. Bu üyelik sonrasında ise Türkiye karşısında adadan Türk askerini çekmesi ve “işgali” sonlandırması siyasi baskıları ortaya konmuştur. Tüm bu yanlı tutumlar karşısında Türkiye daha liberal bir anlayışla sorunun adil ve Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatleri korunarak ortak işbirliği temelinde yapıcı bir uzlaşı arayışıyla çözümlenmesi gerektiğini göstermiştir.

Hatırlanacağı üzere Mont Pelerin’deki ikinci zirve gerçekleşmeden önce Rum lider Anastasiades Türk tarafından harita beklediğini ve buna göre uluslararası beşli konferansın gerçekleşip gerçekleşmemesi yönünde tutumunu ortaya koyacağını belirtmiştir. Mont Pelerin’deki ikinci zirvede KKTC Cumhurbaşkanı %37 toprak alanını %29.2 oranına düşüren toprak kabul edilebileceği açılımı ortaya koymuştur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKYR) bu tavize karşın aynı toplantıda beşli konferans için garantilerden vazgeçilmesi ve Türk askerinin adadan derhal çekilmesi şartını sunarak, Türk tarafına olası anlaşmada geri dönmesi istenen Rum nüfus oranının 90 binin üzerinde olması şartını getirmiştir. KKTC Cumhurbaşkanının 70 bin Rum’un kuzeye dönüşünü kabul etmesine rağmen Anastasiades, 70 bin gibi bir rakamı asla tartışmayacaklarını, başka bir ifadeyle çok net tutum ile bu sayıyı tartışamayacağını ifade etmiştir. Hatta Anastasiades Güzelyurt’un kendilerine iade edilmesi, Karpaz’da Rum kanton bölgesi kurulması, Maraş’ın devri gibi konuları olmazsa olmazları olarak sunmuştur. Bu nedenle süreç çökmüştür.

MAKALENİN DEVAMINI DERGİMİZE ABONE OLARAK OKUYA BİLİRSİNİZ...