‘Düşünceler Savaşı’nın Gölgesinde Türkiye-AB İlişkileri

İçinde bulunduğumuz mevcut koşullarda Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili değerlendirmeler yapmak, özgün çalışmaları iyice gerektirir bir hal aldı. Bu olmadığı takdirde, benzer pratiklerin aynı şekillerde yorumlanması üzerinden bir döngünün değerlendirmeleri kuşatması söz konusu. Artık önemli olan, üyelik ve işbirliği talep edilen Avrupa bütünleşmesinin dinamiklerini, olumlu ve olumsuz yönleriyle, Türkiye-AB ilişkilerinin çıkmazlarından arındırıp anlamaya çalışmaktır. Bunun birçok vesilesi de bulunmaktadır. Son vesilelerden bir tanesini Mayıs ayında gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri oluşturmuştur. 2019 seçim sonuçlarını vurgulamadan önce 2014 sonuçlarını hatırlamak, Avrupa bütünleşmesinin güncel eğilimlerini bütüncül şekilde görebilmek açısından yararlı olacaktır.

2014 seçimleri sonucunda AB şüphecisi olan ve aşırı sağda konumlanmış siyasi partiler yükseliş göstermişlerdi. Belçika, İsveç, Almanya, Polonya, İtalya, Finlandiya, Avusturya, Hollanda, Yunanistan, Macaristan, Danimarka, İngiltere ve Fransa bu yükselişin izlendiği üyeler olmuşlardı. Elbette AB şüphecilerinin güçlendiği bu ülkelerde tek tip bir AB karşıtlığı söz konusu değildi. AB’ye yönelik tutumlarda bir yandan bütünleşmeyle ilgili reform talepleri varlık gösterirken, diğer yandan da AB’den ayrılma tartışmaları gündemde tutulabilmekteydi. 751 sandalyeli AP’de Muhafazakarlar ve Reformcular’dan oluşan grup 68 sandalye ile ‘yumuşak Avrupa şüpheciliği’ni temsil ederken, Özgürlük ve Demokrasi Grubu 48 sandalye ile ‘sert Avrupa şüpheciliği’ni yansıtmıştı. Aslında yumuşak Avrupa şüpheciliği, sert şüpheciliğe nazaran daha ‘tercih edilir’ olmuştu.

MAKALENİN DEVAMINI DERGİMİZE ABONE OLARAK OKUYA BİLİRSİNİZ...